Dr. Banks'ın kız çocuğunu, Hannah'yı doğurması ile başlayan filme, az sonra öldüğünü ve büyük bir dram yaşadığını görerek giriyoruz. Banks'ın psikolojisinin biraz da olsun düzeltmeye çalışmak adına dersler verdiğini tahmin ederken Dünya'yı kasıp kavuran bir yabancı cisim uyarısı ile eski günlerine istemsizce dönen Banks ile karşılaşıyoruz. Ekibe dâhil oluyor ve kendini çalışmaya adamak, çözüme ulaşmak maksadıyla girişiyor.
Ekibe dâhil olan küçük bir parça olarak nitelendirdiğim bu dilbilimcinin harikalar yaratmasına -gerçekçi bir perspektiften bakarsak- imkansız gözükebilir. Fakat dilin aslında ne kadar önemli olduğunu, embriyonun hayat bulmasıyla öğreniyoruz aslında. Bu bakımdan bilinmedik her şeye yaklaşırken, örneğin evde biri varsa bile "merhaba," ya da "hey" demekten çekinmiyor, bilinmeyeni en az bilinmeze indirgemek adına iletişim kurmaya çalışıyoruz. Filmden yola çıkarak yine iletişimin büyük bir rol oynadığı bu yaratıklara "Abbott ve Costello"ya inmek istiyorum (Abbott ve Costello adının 20. yüzyılda 'komedi grubu'nun üyeleri olduğunu belirtmek isterim).
15 Eunomia adındaki astreoitten esinlenilmiş "kovan"da, yazdıkları "çizim" yöntemlerinde hayvan figürlerini gördüğümüz bu -bana mürekkep balıklarını anımsatan- Heptapod (yedi ayaklı) adı verilen yaratıkların iletişim şekillerinde dairesel bir şekil gördük. Bu durumda dairesel cümleleri "dairesel zaman" ile ilişkilendiren ''Dilsel Görecelik'' başlığına çekmek istiyorum. Filmin ilerleyen sahnelerinde Banks ile konuşan Ian'ın
Sapir-Whorf hipotezi hakkında konuşmalarının basitçe hâli şöyle özetlenebilir: Diller, düşünceyi etkileyebilecek bir altyapıya sahip olabilirler. Bu nedenle insan zihni, bir kelimenin hatta bir hecenin beyin üzerinde çeşitli fikirlere neden olabilecek sinir hücrelerine -nöronlara- kolayca erişebilecek şekildedir.
Bu vakit buradan çıkaracağım nokta "varlık vardır, yokluk yoktur" diyen Herakleitos'un sözü olacaktır. İletişim için önemli bir role sahip olan kelimelerin getirisi olarak; bir hece (varlık) ve onu nöronlarımız aracılığı ile sindiren nöron sistemimizin yorumu (varlığın kanıtı) arasında geçen etkileşim olarak özetleyebilirim. Dolayısıyla Heptapodların dairesel bir şekilde anlatmak istedikleri konuyu ancak anlayabilen Banks'ın "yokluktan varlığa" dönüşmenin imkansız olduğunu yeniden gördük. Zira zaten Banks'ın beyninde bunlar mevcuttu. Akabinde benim farklı bir şekilde düşünmeme neden olacak "
Butterfly Effect (Kelebek Etkisi)" burada bağırıyor gibime geldi. Yani Banks bunları yaşamıştı. Yalnızca farkına varacak zamanı ya da "kelimeleri" seçemiyordu.
Daha da ileri sararak Ian ile evlendiğini ve ondan çocuk yaptığını bilim adamına şu sözlerli söylerek farkediyoruz: "Sana sarılmanın nasıl bir his olduğunu unutmuşum." Bu durumda doğacak çocuğun öleceğini, Ian ile ayrılacağının bilincinde olarak kabul eden Banks'ın bu durumuna şöyle bir düşünce savuşturmak istiyorum: Kendini Gerçekleştiren Kehanet.
(Buraya ayrı bir nokta değindirmek istiyorum. Aslında filmin başı, filmin sonuydu. Zira ölen kız çocuğunun bilincinde olan Dr. Banks bile bile Ian ile evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur. Bu noktada filmin başlarında ölmesi, giderek kızını hatırlaması aslında Dr. Banks'in bir şeylerin farkına varmasından dolayıdır.)
Evet, özellikle
Dark dizisinde gördüğümüz,
Butterfly Effect filmi ile de kesinlikle değiştirilemeyeceğini anladığımız "gerçek"in aslında ne kadar da değişemez, esnetilemez olduğunu bir kez daha filmin gerçeği maksimum seviyede tutmasıyla öğrenmiş olduk. Bundan çıkaracak sonucumun yanında Heptapodların dairesel bir şekilde cümle kurmasıyla kafama dank etmedi değil.
Biraz bilimden uzaklaşarak günümüz dünyasında filmin yerine geçmek istiyorum. Öncelikle
Messiah dizinin gerçekliğine hâkimdi film. Yani ansızın beliren bir mesih ile ansızın beliren bir uzay gemisi arasında tek bir ortak nokta aranabilir: Mesaj.
Evet, eğer yeni bir bilinmezlik durumu ile karşılaşmak zorundaysak mutlaka vermek istediği bir mesajın olduğuna kanaat getirmek zorunda olmamız gerekir.
Ayrıca filmde sürekli kendi içine bölünmüş ülke dayanışmasını, savaşları ve isyanları gördük. Gerçekten böyle bir şeyin olması alabildiğince mümkün. Geçtiğimiz aylarda ilerleyen salgın vakasında bile sokağa çıkma yasağının getirisi olarak alaşağı edilen marketlerin örneğini bu durum ile ucundan bağdaştırırsam yanılmış olmam sanırım.
Zira insan, vaktinin daralacağının korkusuyla düşünme yetisini kaybetmeye el verişli bir şekilde yaratılmıştır. Bundan dolayıdır ki ölüm tarihimiz mistik bir şekilde bilinmemektedir. Eğer böyle olsaydı dünya iyiye mi giderdi yoksa tamamen berbat bir hâle mi gelirdi?
Farklı bir bakış açısı ile -belki de saçma olacak şekilde- belirtmek istediğim değişik bir noktaysa bu canlıların iletişim esnasında gelecekten mi yoksa farklı bir gezegenden mi geldiklerini anlamak biraz güç. Gelecekten gelmiş olmalılar ki nasıl yok olduklarını anlayamadık, bulundukları "kovan"ın kırılamaz olduğunu -bana
obsidyeni adıran kabuktan bahsediyorum- ve atmosfer seviyesinin tamamen değiştiğini görerek anladık.
Farklı bir gezegenden gelmiş olmalılar ki dilleri farklı, görünüşleri ve anatomileri bayağı farklı. Aynı şekilde oksijen oranının insankine benzeyen fakat hiçbir şekilde oksijen-karbondioksit değişimini göremediğimiz vücut organlarının bütünden yola çıkarak görüyoruz.
Peki film bize ne dedi, uzaylıların verdiği mesaj neydi?
Bana sorarsanız kelimeleri zamana yerleştirmiş bir iletişim şeklini biliyorlar. Yanlış bir şekilde anlaşılmış 'silah' kelimesinin temeli bu aslında. 'Dil bir silahtır' düşüncesi burada güçlenmişken, uzaylıların geleceği öğrenebileceği bir alfabeyi insanlara öğretmeye çalışıyor. Aslında farklı bir şekilde telaffuz edebilirim: Geleceği zaten biliyoruz, sadece hatırlayamıyoruz'
Fakat insanoğlu yine hiçbir şey öğrenemeden, korkudan eli boş dönüyor.