Medet.63
Onaylı Üye
11Konu
47Mesaj
08.05.2020, Saat: 18:14
Bu yazımda size Thomas Harris'in romanlarında yazdığı Hannibal Lecter'ı anlatacağım. Hannibal'ın tüm filmlerine bu yazıda değineceğim. Öncelikle filmlerin çıkış yılları karışık fakat hikayedeki olayların gerçekleşme sırasına göre sıralayacak olursak
1-) Hannibal Rising (2007) - IMDb = 6,2
2-) Red Dragon (2002) - IMDb = 7,2
3-) The Silence of the Lambs (1991) - IMDb = 8,6
4-) Hannibal (2001) - IMDb = 6,8
Öncelikle Hannibal Lecter, zeki bir psikiyatrist ve yamyam bir seri katildir. Anlatacağım bu filmlerde Hannibal'ın nasıl bu hale geldiğini ve hayatının geri kalan kısmının nasıl devam ettiğini göreceksiniz.
İlk olarak Hannibal Rising:
Hannbibal Rising'te, Hannibal'ın doğuşunu anlatıyor. Karakterimizin nasıl ve neden bu hale geldiğini, bu süreçte neler görüp, neler yaşadıklarını anlatıyor. Film 1944 yılında ikinci dünya savaşı sırasında Hannibal ve ailesinin savaşta nasıl hayatta kalmaya çalıştıklarını gösteren sahnelerle başlıyor. Hannibal ve ailesi ormanlık bir alanda bir kulübeye sığınıyor. Savaşta Ruslar ve Almanların arasında kalan bu aile bu iki tarafın askerleri dışında bir de savaş suçlularından korunmaya çalışıyor. bir gün Rus askerleri bu aileden yardım istemeye geldikleri vakit Alman askerlerine yakalanıyor ve iki taraf arasında ki çatışmada Hannibal kız kardeşi hariç bütün ailesini kaybediyor. Hannibal ve kardeşi hayatta kalmaya çalışırken az önce bahsettiğim savaş suçlularından bir grup adam Hannibal ve kardeşini buluyor. Başlangıçta bu suçlular, kardeşlere dokunmasa da bir kaç gün sonra açlıktan dolayı onları yeme planları yapıyor. Bu suçluların elinden sadece Hannibal kurtulabiliyor. Yetimhanede büyüyen Hannibal, bir süre sonra amcasını bulma amacıyla yola çıkıyor fakat sadece yengesini buluyor. Buradan sonra Hannibal'ın gelişimini ve intikamını izliyoruz.
Red Dragon:
Bu filmde ise Hannibal, zeki bir psikiyatrist ve gizli bir yamyam olarak hayatını sürdürürken aynı zamanda dedektif Graham ile birlikte aynı kendisi gibi yamyam bir katilin peşinden bir nevi birer ortak gibi koşturuyorlar. Bir gün Graham, Hannibal'ın gerçek kimliğini ortaya çıkarıyor. Graham, beraber çalıştıkları ve aynı zamanda biraz hayranlık beslediği bu adamın aslında peşinde oldukları katil olduğunu öğreniyor. Kendisi, bunu fark ettiğinde aynı zamanda harekete geçmek için de geç kaldığını fark ediyor ve Graham hastaneye, Hannibal ise hapishaneye yatırılıyor. Geçen bir kaç yılın ardından Graham emekli oluyor fakat görev peşini bırakmıyor. Tıpkı Hannibal gibi olan yamyam bir katil ortaya çıkıyor. Graham, bu arkadaşı yakalamak üzere göreve çağrılıyor. Bu arkadaş tıpkı Hannibal gibi fakat Hannibal'a göre daha az ve daha anlaşılır sorunları olan bir arkadaş. Kendisini kısaca "Ben Ejder'im." diye tanımlıyor. Bu arkadaşı yakalamak konusunda bir yerde tıkanan Graham, mecburen Hannibal'dan yardım istiyor. Buradan sonra iki zeki insanın birbirlerine gerçekleştirmiş olduğu meydan okumayı izliyoruz.
The Silence of the Lambs:
Bu filmde de FBI ajanlarımız, yine Hannibal'ın yardımına muhtaç kalıyor. Bu sefer ki ajanımızın adı Clarice. Clarice, Graham'a göre daha acemi ve daha genç, bu sefer ki katilimiz de bir önceki katilimize göre daha toy, aslında bir önceki katille ortak yönleri olsa da bu sefer ki cinayetlerini işlerken, diğerine nazaran daha çok duygularının esiri oluyor ve bu onu daha acemi yapıyor. Bu filmde ki katil, cinsiyet farklılığı belirtileriyle şaşkın ve kendinden nefret ediyor. Ajan Clarice ise ailesini erken yaşta kaybediyor, zor bir çocukluk geçiriyor ve çocukluğunda olan bir olayda kendisini suçlu hissettiğinden dolayı vicdan azabı çekiyor. Hannibal'a gelecek olursak, kendisi zamanını hücresinde çizimler yapıp, bir daha insan eti yiyebileceği günlerin hayali kuruyor. Yıllardır hiç bir psikolojik teste cevap vermeyen, hiç kimseyle konuşmayan Hannibal, Clarice'in gelmesiyle birlikte kendine yeni bir oyuncak bulmuş çocuk gibi heyecanlanıyor ve hem davada Clarice'e yardım ediyor, hem de kendince Clarice ile eğleniyor.
Hannibal:
Son film ise Hannibal'ı en çok gördüğümüz film aslında. Hannibal, bir dönem boyunca kış uykusuna yattıktan sonra kendini tekrar gösteriyor. Fakat göstermesiyle adeta bir insan avı başlıyor. Bir önceki filmden tanıdığımız Ajan Clarice, artık daha tecrübeli, daha istikrarlı bir ajan haline geliyor. Filmde Clarice'in yanı sıra, Hannibal'ın kurtulan tek kurbanı Mason ve İtalyan bir poliste Hannibal'ın izini sürüyor. Ayrıca Hannibal, Ajan Clarice'e git gide aşık olmaya başlıyor ve ikilinin arasındaki ilişkinin garipliği bir üst seviyeye taşınıyor. Artık aralarındaki ilişki, birbirine kavgalı iki dost gibi ve aynı zamanda tek tarafın sapkınlık derecesinde aşık olduğu garip bir hal alıyor. Her ne kadar insan avı Hannibal üzerine olsa da bir nevi aynı av Clarice üzerine de oluyor. Hem Mason, hem FBI Clarice'in yakasını bırakmıyor. Clarice'in çaresizliği Hannibal'ı baştan aşağıya cezbediyor ve bu kovalamacanın içinde bir de tam olarak olmasa da Hannibal'ın aşkını izliyoruz.
Sonuç olarak ilk film, ağır ilerlese de Gaspard Ulliel'in oyunculuğu tatmin ediyor. Bir Anthony Hopkins olmasa da Hannibal'ın hakkını vermiş diyebilirim. İkinci film ise aradığınız gizem ve gerilimi vermekte başarılı. Aslında ikinci filmin Manhunter adında 1986 yapımı bir hali daha var ve bu film aslında çıkan ilk Hannibal filmi ama hem yılı eski olduğundan hem de iki film arasında neredeyse hiç bir fark olmadığından dolayı onu eklemedim. The Silence of the Lambs ise aslında çoğu kişi tarafından serinin göz bebeği olarak kabul ediliyor. Film, bence Red Dragon ve Hannibal kadar içine çekmese bile Anthony Hopkins ve Jodie Foster sağolsun sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film haline geliyor. Diğer iki filmin sizi daha çok içine çekmesinin sebebi ise filmdeki katillerin ve çözülen olayların daha dikkat çekici olması diyebilirim. Son film olan Hannibal ise bana göre Hannibal'ın hikayesi daha ön planda olduğu için diğerlerine göre daha öndeydi. Bu şekil suçluların psikolojilerine dayalı polisiye filmlerini seviyorsanız bu hikayeyi de çok seveceksiniz.
Orenda
Onaylı Üye
24Konu
134Mesaj
10.05.2020, Saat: 03:52
Bu karakteri Edebiyat ' a ilgim sayesinde keşfetmiştim.
Edebiyat tarihinin en kötü ve acımasız karakteri ünvanına sahip çünkü.
Yazar karakteri yaratırken kendisine ilham kaynağı olan kişi ise Alfredo Balli Trevino isimli bir seri katilmiş. Romanında oluşturmuş olduğu karakterle birçok ortak özelliği olan bu kişi kitapta Dr.Salazar takma ismi ile geçiyor.
Ben karakteri tanımak için Red Dragon ( Kızıl Ejder ) kitabını alıp okumuştum daha sonra da filmini izledim.
Karakter aslına bakılırsa ise birçok hak konusunda gerçekten duyarlı.
Fakat saygı duymadığı haklar çok önemli kırılma noktaları. Örneğin; “yaşama hakki” gibi temelde yer alan bir hak onun nezdinde hiç önem arz etmeyen bir durum. Bu sebeple romanlarda, sinema filmlerinde ve dizide kimse onu asla pişman olmuş halde görmez.
Yazar eseri meydana getirirken sadece bir cinayet hikayesi yazmak mı istemiştir yoksa bu konuları düşünerek mi yazmıştır bilmiyorum. Ancak bir topluma dahil olduğuna göre içerisinde yaşamış olduğu topluma dair politik mesajlar aktarmış olması dikkat çeken yanı bence.
Cinayetlerinde kurbanlar kaba ve haz odaklı karakterler. Tüketim kültürü içerisinde çevresine duyarsız ve bencil olan insanlar onun gözünde aşağılık konumunda. Tuzağa düşenler; belli konumlara gelmiş, gelirken de birkaçının üzerine basmış insanlar.
Kitabı okuyup filmi izledikten ve karakteri temel olarak tanıdıktan sonra ne okumaya ne de izlemeye devam edemedim.
Karakter beni çok rahatsız etti.Özellikle yamyam olması ve birilerini yediği ve tuhaf deneyler yaptığı sahnelerden sonra izlememeye karar verdim.
Ama izleyenleri tebrik ediyorum.Çünkü bana göre izlemesi zor bir seri..
Medet.63
Onaylı Üye
11Konu
47Mesaj
10.05.2020, Saat: 13:36
@Orenda Öncelikle bu güzel bilgilerle konuyu zenginleştirdiğin için teşekkür ediyorum. Bu şekilde karakter her iki taraftan da incelenmiş oldu. Ayrıca dediğin kadar rahatsız edici gerçekten tek seferde izleyip bitirebilecek zamanım olmasına rağmen iki güne yaymıştım seriyi. 😄 Yazar konusunda ise bir fikrim var. Bu tür bir hikayeyi yazmış, yazabilmiş her yazar bence gerçekten mental açıdan sorunlu insanlar gibi geliyor bana. Bilmiyorum çok mu dar bakıyorum olaya ama gerçekten garip doğrusu. Bu söylediğime dayanarak izleyende aynı şekil sorunludur vs. denilebilir belki fakat izleyen ve okuyan bunları yaratan taraf olmadığından pek o yönden düşünmüyorum. Sonuç olarak bana göre gerek edebiyat gerekse sinema tarihinin en acımasız ve en rahatsız edici karakteri olmasına karşın zekası ve psikolojik açıdan incelendiğinde en dikkat çekici karakteridir bana göre.
Bu forumda yeni yazılan yorumların görünür olması için bir yönetici tarafından onaylanması gerekiyor.